3 Temmuz 2015 Cuma

KISKANMAAA

Çocuk yetiştirmekle ilgili uzmanların bir sürü uyarısı hergün bizlere ulaşıyor. Uzmanların beslenme, eğitim, kişisel gelişim vb önerilerine kulak veriyoruz, büyüklerimizden farklı, daha bilinçli yetiştirmeye özen gösteriyoruz. Ama hem uzmanların hem bizim esas odak noktamız olması gereken "mutlu çocuk yetiştirme" konusunu bu bilgi yağmurunda kaybediyoruz. Mutluluğun temelinde kendini sevme, ailede koşulsuz sevgi ve sahip olduklarımızla mutlu olma olmalı. Ama biz tüm bunları gölgeleyebilecek olan bir duyguyu, kıskançlığı konuşmayı unutuyoruz.

Kıskançlığın üstüne düşülmeyen, sadece yeni kardeşler olunca gündeme gelen bir konu olması özellikle günümüzün rekabetçi, bir çok uyarana açık, kapitalist topluma doğan ve paylaşmayı bilmeyen neslini son derece negatif etkiliyor.
Kıskançlığın son derece normal bir duygu olduğunu kabul etsek de bunun küçük yaşta bastırılarak kontrol etmeyi öğrenilmesi gerekiyor.

Kıskançlık ruhun hastalığıdır sözüne çok katılıyorum. Kıskanç insanların sahip olduklarıyla mutlu olamayan, diğerlerinin koşullarına ulaşmak için kendilerini mutsuz yapan rekabetçi ve ruhu dağınık insanlar olduklarına inanıyorum.

Oysa ki çocuklarımıza sadece kendilerini mutlu edecek küçük şeylerin farkındalığını yaşatırsak, kendi yeteneklerini geliştirmeye odaklarsak, onunla konuşarak, paylaşmanın önemli olduğunu, arkadaşlıklarını sürdürebilmesi için bazı şeyleri paylaşarak fedakârlık yapması gerektiğini anlatırsak kıskanç olmayan mutlu cocuklar yetistirebiliriz. Bizler de paylaşımcı tavırlarımız ve davranışlarımızla çocuğumuza örnek olmaya çalışmalıyız.
Ama bir kıyafet alıp "arkadaşların seni kıskanacak" dediğinizde, "aman kıskanır" diye başka bir çocuğu ya da bir hayvanı kucağınıza alıp sevmediğinizde onu mutlu ettiğinizi sanıp aslında kıskanç ve mutsuz bir çocuğun temellerini atmış bulunuyorsunuz.

Yıllardır kimseyle kıyaslamadan kendi mutluluğumun peşinden koşan biri olarak annemin beni yetiştirriken gösterdiği özeni kızımda da gösterdim. Bunu test etmek için geçenlerde kızıma(10 yaş) okulda bir etkinlikteki bir rolü kaptırdığı arkadaşını kıskanıp kıskanmadığını sordum. Cevabını aynen aktarıyorum: tabii ki kıskandım anne, herkes kıskanır bu çok normal. Ama bunun için arkadaşlığımı bozmam, arkadaşımı alkışladım. Ben de başka etkinlikte rol alıyorum hem.

Çocuğunuzun koşulsuz sevildiğini bilmesi, sevgiyle verilen şeylerle mutlu olması gerektiğini ve bazı duyguları yönetmeyi öğrenmesi için önce kendinizini mutlu edin lütfen. Bir anne olarak çocuklarımızı sevgi, kültür, ahlak ve güzel duygularla büyütelim.


Güveler, elbiseleri nasıl kemirirse kıskançlık da insanı öyle kemirir. Saint Chryston

Haset, ateş nasıl odunu yer yutarsa iyilikleri yer yutar, mahveder. Hadis-i Şerif

Haset, başkasının balını kendi ağzına zehir etmektir. Cenap Şahabettin

Kıskançlığımız kıskandığımız kişilerin mutluluğundan daha uzun ömürlüdür.  La Rochefoucauld
Kıskançlığımızı ancak sevgi ile yenebiliriz.  Goethe

1 Temmuz 2015 Çarşamba

BİR KIRIK VAKASI...2.bölüm(ayak bileğiniz kırıldıysa...)

Olayın vuku buluşu ve ardından hastane maceram bitti.
Hastanede kırık operasyonu geçirenlere verilen kağıdı okuyunuz. Uyarıları yazılı alıp eve geçiyoruz.





4. Haziran(ameliyattan sonra 2.gün): Sol ayak bileğimde 18 dikişle eve döndüm. Apartmana giriş bir olay, her yer merdiven. Bir tekerlekli sandalyem, 2 de koltuk değneğim var. Koltuk değneklerini kullanamıyorum. Sandalyeyi iyi ki almışız, eşim de onu kullanmayı öğreniyor zamanla. Yatak odama yerleştim. Hiç kalkmadan yatıyorum. Evin düzenini soruyorum, salonu, kızımın odasını ve diğer tarafları göremiyorum. Heryer düzenli, herşey ok diyorlar. Sonra da gülerek "devrik lidersin sen", "yönetim bizde" diyorlar.
Gündüzleri kızıma küçükken bakan teyzemiz gelip bakıyor bana. O olmasa napardım bilmem. Getirdiği walker çok işime yarıyor.
Kızım eve geldim geleli yanımdan hiç ayrılmıyor. Gece benle yatıyor, gündüz yanımda yatakta oturuyor. Sabah babasına ayrı, bana ayrı kahvaltı getirdi evdeki ilk sabahımda. Ikimizin de ayrı zevklerine göre incelikle hazırlamış. Yatakta Uno oynuyoruz, Tv seyrediyoruz, bana mitoloji kitabını okuyor, su getiriyor, ilaçlarımı içiriyor. Antibiyotik, ağrı kesici, mide koruyucu içiyorum. Kan sulandırıcı iğnem var bir de. Eşime siz yapabilirsiniz demiş eczacı. Evet yapar, o öyle beceriklidir ki, ve yaptı da nerdeyse 15 gece. Çok yakıyor ama bu iğne.
Salona geçiyorum sonra, özlemişim evin bu tarafını. Hem misafirlerle rahat rahat oturuyorum.

Alçı ağır, ağrım yok.

10.Haziran(ameliyattan sonra 8. gün): Bu gece kızımın ilkokula veda gecesi var. Hiç gitmek istemiyorum bu koşullarda. Ama miniğim eve geldiğimden beri her gün "sensiz olmaz", "geleceksin annecim" diye ısrarcı oluyor. Gitmezsem çok üzülecek. Internetten sipariş verdiğim gece elbiselerinden biri oluyor üstüme, saçlarımı evde düzleştiriyoruz. Tırnaklarımı da boyadık mı tamamdır. Tekerlekli sandalyemle gideceğim. Berili teyzesi kuaföre götürüyor. Saçlarına tost yaptırdı, çok güzel oldu elbisesi ve saçıyla.  Geliyorum diye mutluluğu daha da katmerli. Uğuruma iyi ki o papyonu almışım, ilk kez takmayı kabul etmişti. Öyle yakıştı ki, görünce gözlerim doluyor, hatta şimdi yazarken de...
Yemek salonuna girdiğimde alkış kopuyor, tekerlekli sandalyemle masamıza yerleşiyorum. Herkes çok güzel, hele çocuklar.... Hepsiyle öpüşüyorum, geçmiş olsun dileklerini alıyorum. Berilim minik kelebeğim etrafta uçuşuyor, sertifikalarını alıyor...sonra danslar başlıyor. Uğura beni piste götür diye yalvarıyorum. Ve pistteyim...

15.Haziran(ameliyattan sonra 13.gün): bugün dikiş alınma günü. 3 günde bir pansumanlarım vardı dikişlerim alınana kadar, eve hemşire geldi. Ve dikişlerim alındı. 15 gün daha alçı ayakta kalacak ama.

Bloga yazı yazıyorum, gazete dergi okuyorum, Tv tüm gün açık, tüm gün sosyal mecrayı takipteyim, şiir ve öykü denemelerim var; kardesim bu oykulerin buyuklere yazmama ragmen cocuklsra uygun oldugunu soyluyor, kızımın begenmesi de bunu destekleyince cok gülüyoruz. Zumba ve dans videoları seyrediyorum. Oturduğum yerde dans edip terliyorum.

Uğur üstüme titriyor, üzülüyorum, yoruluyor diye, Biz aileyiz, aileler böyle yapar diyor, haftasonları beni annelerinin yazlığına götürüyor, zira Beril orada artık. Özlüyoruz onu. Bize de dğişiklik oluyor. Evden çıkmak bir yere gitmek çok zor ama hava almak güzel.

Hava benden yana, çok sıcak yok.

Annem vefatından 2 gün önce hastanede kardşimden altın turkuaz küpelerini istemişti. Takı takmayı özlemişti. Anasının kızı işte ben de giyinmeyi takılarımı özledim. Haftasonu Gülbahçe'de takılarımı takıyor kızım.

Allahım sorunlar veriyor ama çözümleriyle...dağına göre kar misali... Ne dertler gördüm hastanede, annemi babamı kaybettim, üzmüyor beni başıma gelenler, oturmak zor ama oyalanabiliyorum ben, sıkılıyorum bazen ama dert etmiyorum. Geçecek bunlar...

Sıcak huzur, sevgiyle sarmalanmak, bir tatlı dil beni çabuk iyileştiren...
"Kaybetmeden  bilemedim herşey gibi kıymetini
Dalgalandı mı gönlüm
En iyi gelendin
Ne şekerdi tatlı dilin"

29 Haziran(ameliyattan sonra 27.gün): Doktor kontrolüm var. Rontgen filmim iyi çıkınca, yaralar da iyileşince alçı gidiyor. 15 gün daha basmak yasak. Evde ayağımı ileri geri hareket ettirme görevim var. Mutlu eve dönüyorum.
Basmadan gene ayağımı uzatıp yatarak geçse de günler en azından walker la daha rahat hareket ediyorum. Alçı bayağı ağırmış,  hafifledi ayağım.
Haftasonları yazlıkta vakit geçirmek iyi geliyor. Aslında çok bişey yapmıyorum ama arkadaşlarla bir arada olmak güzel.  Bazen kendimi yaşlılar gibi hissediyorum. Ben bir köşede oturuyorum. Etrafımda olaylar kişiler dönüyor ben oturuyorum.

13 Temmuz(ameliyattan sonra 41.gün): Doktor kontrolüm var. Kemikler iyice kaynamış. Hiç sorun yok. Artık basabilirmisim!!! Ama bas basabilirsen... ayağım basmayı unutmuş. İşim kolaylaşacak sanıyordum ama basmak o kadar kolay değilmiş. Artık tek kanedyenle yürüyeceğim. Ilık suda ayağımı çalıştıracağım. Hareket ettirerek kireclenmeyi önleyeceğim. Bu sınavı da geçeceğiz inşallah.
Artık yüzmeye başladım.  Kardeşimle AVM lere gidiyorum.  Hayatımı yavaş yavaş geri alıyorum.
Saçım ameliyattan sonra inanılmaz dökülüyor.
Saçımı kestirince şükür bu dökülme giderek azalıyor.
Bir bayram ve bir doğumgünü(iyi ki doğdun Bernaaa) geliyor ve her şeye rağmen eskisi gibi bir arada ve güzel geçiyor.
10 Ağustos(ameliyattan sonra 69.gün) : Doktor kontrolüm var. Ayağımdaki şişlik normal. Ama hala cok rahat yuruyemiyorun. Artık bileğimi güçlendirecek hareketler önemli. Fizik tedavi gerekiyor.


Bu güne kadar öneriler:
* size bakanların gönüllerini hoş tutun. Netten onlar için bişiler sipariş edin.
* saçlarınız dökülebilir, basar basmaz kestirin.
* bol bol kelle paça çorbası için, söğüş yiyin, kemik suyuna çorbalar yaptırın.
* menünüzde bol bol yoğurt,  süt olsun.
* çok su için.
* ayağınız şişip indikce ölü deriniz ılık suyla birlikte dökülecek. Kaşıntısı oluyor, bol bol vücut kremi sürün ayağınıza ve bacağınıza.